Sanat Üzerine İnternet Yayıncılığı / ayzelayz.com - Türkiye
 
ayzelayz.com / Sanatlar... Yayınlar Bildirimler Arama
Sanat Üzerine...

Türk Milleti'ni Aydınlatıcı Bilgiler...

Türk Milletine Türkiye'de yaşanan bazı siyasi ve toplumsal sorunlar üzerine açıklama yapmak için hazırlanmış yazı olarak, belli başlı konular ve başlıklarla hazırladığımız bu bilgiler, ilgili alanların sorularına cevap vermesi ve ilgili alanları aydınlatması için hazırlanmıştır...

1 - Türkiye Cumhuriyeti'nin Demokrasi Anlayışı

Türkiye Cumhuriyeti'n de demokrasi, T.C. anayasasının ilk dört maddesinin değiştirilemezliği ve değiştirilmesi teklif edilemezliği şartlarına uygun olacak şekilde yaşanır ve yaşatılır.

Demokrasi ise genel tanımla halkın eşitliğini ve özgürlüğünü esas alan, halkın kendi kendisini bu özellikleri ile yönetmesini sağlayan bir yönetim şeklidir, ideolojisidir.

Ve bizim topraklarımızda ve vatanımız ve milletimizde demokrasi anlayışımız, yani eşitliği ve özgürlüğü yaşama isteğimiz, yönetimsel isteğimiz ve şeklimiz, bu maddelerin değiştirilemezliği ile yaşatılan demokratik anlayışı benimsemektedir. Bu maddelerin değiştirilmediği şekilde ortaya çıkan ve bu maddelere ters olmayan bütün demokratik görüşlere açık ve saygılı olmakla ilgiliyiz...

2 - Laiklik Nedir ve Nasıl Yaşatılır ?

Laiklik kısaca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması anlamına gelen, ülkelerin yönetilmesi ile ilgili bütün alanlarda kararlar verilirken, yöntemler uygulanırken din esaslı ve din kaynaklı kararlar alınmamasını ve söylemlerde bulunulmamasını sağlayan bir cumhuriyet yapılanması olarak tanımlanabilir.

Buna göre devletin ve devleti yönetmekle ilgili olan bütün alanların tamamen dinden kendisini işleri ve çalışmaları bakımından soyutlaması gerekmektedir. Yani bir konuda kararlar verirken dini ve dini doğmaları yada kutsal sanılan kitapları baz alarak kararlar vermemesi gerekmektedir.

Nitekim içeriğinde birbirinden çok farklı inançların ve yaşam tarzları ve şekillerinin olduğu bir toplum düzeninde laiklik en iyi şekilde birlik ve beraberliği sağlayabilmesi için meydana getirilmiştir. Yoksa o toplumun içerisinde A dininden, B dininden, C dininden olan başka kesimler varken, kimi yönetim alanlarının A dininden uygulamalar içinde olması, işte diğer dinler ve inançları ve onları yaşayanları yok sayan özelliklerde çalışmalar içerisinde bulunmasına neden olarak tamamen yanlış bir uygulamayı meydana getirmektedir.

Bu sebeple, bütün bu sorunlardan tamamen kurtulunması üzere ortaya Laiklik gibi çok güzel bir erdemsel özellik çıkmıştır ve hiç bir şekilde, hiç bir dinin ve inancın devlet yönetimine karıştırılmaması sağlanmıştır. Yoksa bir çok düzensizlikler ve olumsuzluklar laikliğe ters olan bu yanlış yönetim şekli kaynaklı olarak meydana gelmektedir.

Buna göre siyasilerin hepsinin meydanlarda, mecliste ve ilgili oldukları alanlarda tanrıdan ( tanrıda bir inanç meselesidir ) bahsetmeleri, dinden bahsederek kararlar vermeleri, dinsel özel gecelere dair söylemlerde bulunmaları ve bunların yaşatılması şeklinde devlet yönetiminde uygulamalar yapması laikliğe ters bir durumdur.

Ve örnekle A partisi olsun ve o A partisine ateist bir birey oy vermek durumunda kalsın, ancak o A partisi sürekli olarak tanrıdan bahsedip onu yücelttiği zaman nasıl kendisine oy verecek olan ateiste karşı saygılı olabilir ki, işte bunun çözümü tanrıdan bahsetmeden, kendi içinde, kendi evinde, kendisine özel şekilde, O siyasi, istediği gibi inancını yaşatmalı ancak çalışmalarına kesinlikle bunu yansıtmamalıdır ve işte bu şekilde laikliği yaşatmalıdır. Buna benzer bir çok sorun yoksa ortaya çıkmaktadır.

Hem kararları ve çözümleri herkese göre olmamakta, hem de kendisi ile ilgili olan diğer dinden ve inançtan olan insanlara son derece büyük saygısızlıklar ve haksızlıklar yapılmaktadır, demokratik anlayışı da yok edici durumlardır laikliğe ters olan davranışlar...

Örnekle Türkiye'nin içinde bir çok inanç ve yaşam tarzı söz konusu iken, bir safsata şeklinde Türkiye'nin yüzde 90'ı müslümandır ( yok böyle bir durum, ülkenin yüzde 90'ı gibi açıklamalar oldukça yanlıştır )şeklindeki açıklamalara kanarak sürekli islam ve tanrı inancından dem vurarak açıklamalar yapan siyasilerin bu tutumları tamamen laikliğe aykırıdır.

Hiç bir siyasi alan, hiç bir konuşmasında ve açıklamasında ve uygulamalarında kesinlikle din ile ilgili, tanrı ile ilgili olmamalıdır.

Kendi inancını kendisi yaşamalıdır, bu sadece kendisini ilgilendiren bir durum olarak yaşatılmalıdır...

Dinsel misyonerlik gibi dinsel içerikler ve açıklamalarda bulunup ve hem de bunun aleni bir şekilde oy alma derdi gibi görünmesinin önünde durarak, laikliğe ters davranışlar ve açıklamalar içerisinde bulunmaktan kaçınmalıdır.

Yaşanmış bir örnekle daha iyi açıklamak gerekirse kısa bir geçmişte laikliğe ters olacak şekilde açık ve seçik olarak yaşanmış bir tecrübeden bahsedebiliriz.
Ve Erdoğan bir açıklamasında, '' Bizim kitabımızda Lgbt yoktur, onlar sapkındır '' şeklinde akıl almaz bir söylemde bulunmuştur.

Tamamen ayrıştırıcı ve diğerlerini lgbt bireylerine düşman edici bu açıklaması, içeriğinde bizim kitabımızdan kast edilen şeyin Kuranı Kerim olmasından dolayı ve Kuranı Kerimin içeriği ile devleti yönetme hatasını yaşatması nedeni ile tamamen laikliğe aykırı olacak şekilde bir açıklama olarak tanımlanabilir.

Birde Atatürk'ün bununla ilgili olarak özellikle '' Gökten İndiği Sanılan Kitaplarla Devlet Yönetilmez '' şeklinde görsel medya yoluyla ilettiği laikliği tamamen yaşatan bir açıklaması olduğu halde...

Mesela Erdoğan başlı başına Laikliğe düşman bir başkandır ve bizim kitabımızda, yani Kuran'da eşcinselliğin yeri yok diyerek ve benzer bir çok söylemi ve açıklaması ile bunu da belli etmektedir. Mitinglere Kuranlarla, seccadelerle çıkarak laikliği defalarca hiçe saymış bir başkan olarak anayasamızın en önemli maddelerini uygulamamıştır...

Erdoğan, aleni bir şekilde defalarca suç işlemiştir ve işlemektedir...

İşte Erdoğan örneğinden laikliğin nasıl yaşatılmadığını, Atatürk'çüyüz diyerek nasıl olunmadığını görebilirsiniz... Ve bu sebeple gökten indiği sanılan kitapların doğmaları ile verilen kararlar nedeniyle işte Lbgt'lilerin hakları yıllardır yenilmektedir. Bu ve benzer sorunlarımızın sebebi Türkiye Cumhuriyetinin hiç bir zaman laikliği tam olarak yaşatamamasından ileri gelmektedir.

Siyasi alanlarda dini sürekli gündem yapan açıklamalar, bir çok tanrıya inanmayan, deist, müslüman olmayan bireyler ve insanlar varken dini kutlamaları yapan siyasi bütün alanlar tamamen laiklik ilkesine ters bir şekilde davranma durumu ve hatası içerisindedirler.

Bu sebeple laiklik tam anlamı ile anlaşılır şekilde yaşatılmamıştır.

Kimilerinin bu konudaki büyük bir derdi oy kaygısıdır.

Yoksa onlar, çoğunluğun ateist yada başka bir inançla ilgili olduğunu anladıklarında, bu sefer onlara hitaben açıklamalar içerisinde bulunacaklardır, işte bu durumda laikliğe terstir. Ne inancı nede her hangi bir şekilde inanmaktan kaynaklanan durumları devlet yönetiminde, siyasi alanlarda yaşatmamak, söylemlerde bulunmamak laikliği yaşatmak anlamına gelir, ki laiklik tam anlamı ile yaşatılmadan bir çok sorun çözümsüz bir şekilde sürekli sorun olarak kalacaktır.

Böyle bir zamanda ve durumda...


3 - Tarikatlar ve Cemaatler
Kula Kullar...

Tarikatlar ve cemaatler, Atatürk zamanından da bilirsiniz tamamen kapatılmakla ilgili olmuştur. Bu o zaman ve koşullar için tabii ki en doğru karardı, biz hala aynı fikirdeyiz, kapatılması gerekmektedir ancak buna giden yolları, tıpkı kürt etnik kökenli olan Türk vatandaşlarımıza yaptığımız şekilde bilgi ve aydınlatma ile yapmalıyız.

Cemaatler ve tarikatlarda, bir dine mensup olması ile bu dinin uygulama ve içeriklerini yaşatması şeklinde yapılanmalar meydana gelmektedir ve örnekle, bütün dinlerde olan tanrı inancını ele alarak ve bu inancı en çok yaşatan ve bilen kişilerini şeyhler, dervişler, ermişler şeklinde tanımlayarak, onlar dışındaki bireyleri, bu kişilerden sonra dini daha az anlayan, şeyhlerine göre tanrıya daha az yakın olan kişiler olarak açıklayarak onlara müritler yada kullar şeklinde isimler vermişlerdir...

Ve bu şekilde tarikatlar ve cemaatlerde dinler ve inançlar, hoca ve müritleri şeklinde yaşatılmaya başlanmıştır.

Buna göre hocaları ne söylerse cemaat ve tarikat yapılanmalarında müritleri koşulsuz ve şartsız olarak yapmak gibi bir durumun içerisine girmektedirler.

İşte bu durum insanın özgür düşünmesinin, ifade özgürlüğünün, kişilerin kendi kararları ile hayatını şekillendirmesinin ve daha sayabileceğimiz bir çok çağdaş ve medeni yaşam koşullarına ulaşmasının önünde çok büyük bir engeldir.

Bu durum oldukça olumsuz bir yapılanmadır. Direk olarak iradi istek ve arzuları tamamen yok etmekle ilgilidir.

Yani bir insanın bir insana kul olması şeklindeki yapılanmalar tarikatlarda ve cemaatlerde mecburi bir şekilde yaşatılmaktadır.
Ve bu durum dinlere ve inançlara tamamen aykırıdır, hepsinde son peygamber vardır ve bütün şeyhleri ve hocaları onlara peygamberlik taslamaktadır. Oysaki peygamberlerinden sonra bütün insanlar tanrıya aynı yakınlıktadır, onların inancına göre...

Ve sonrasında birde bu durum, içeriğinde öyle tehlikeli sorunları ortaya çıkarmaktadır ki, bunlardan biride, Türkiye'den örnekle, laiklik ve cumhuriyet rejimine karşı çalışmalar içerisinde bulunmalarıdır.

Bu mesela, bir ajan olsun diyelim ve Türkiye'de cumhuriyet rejimini yıkmak istesin ve ilk gideceği yerler tarikatlar ve cemaatler olarak, onların şeyhleri ve hocaları olur ve onları etkiledikleri, kandırdıkları, bir şekilde ikna ettikleri zaman bütün müritlerini de etkilemekle ilgili olacaklarından, birden ortaya binlerce yada yüzbinlerce cumhuriyet düşmanı olan tarikatlar ve cemaatler çıkacaktır.

Bu her konu için aynı şekilde sağlanabilir, şeyhi kandırdığın zaman buzdolabına düşman olması için, müritleri de sorgusuz sualsiz buzdolabına düşman olmaktadırlar.

İşte fetö yapılanması, böyle meydana gelmiştir.

Aslında en başında masumane bir şekilde kendi dinini yaşamakla ilgili yapılanmış olabilirler, gülen cemaati, sonrasında Amerika kaynaklı olarak Fettullah Gülen'le işbirliğinin yapılması ile cemaatine üye olan bütün müritleri de doğal olarak Amerika'nın istediklerini yapan alanlar ve bireyler haline gelmiştir.

İşte cemaatlerin ve tarikatların en zararlı olabilen özelliklerinden biri budur.

Onların kula kul olmak, hocaların ve şeyhlerin her dediklerini yapmak ve uygulamak halleri, onları içerisinde bulundukları ülkeye düşman edecek hallere gelmelerine neden olabilmektedir.

Ve büyük bir çoğunluğunu, yalan ve yanlış olduğu halde Atatürk'e düşman etmek, laikliğe düşman etmek çok kolay bir hale gelmiştir.

Bu şekilde bir etkilenme içerisine girebilen cemaat ve tarikat liderleri, kendilerine sadık olan bütün müritlerini de etkileri altına aldıklarından, bu durum oldukça büyük tehlikeleri içerisinde barından bir ülke sorunu, ulus sorunu, millet sorunu ve Cumhuriyet sorunu olarak bilinmelidir.

Yoksa kendi kendine tanrıya inanan ve kendi bildiği gibi ibadetini yapan ve hiç bir şekilde başka birine kulluk etmeyen ve sadece kendi inandığı tanrısına bu şekilde bir inancı yaşatan ve kendi alanında, kendi evinde, kendi özel yaşamında bu inancını uygulama halinde olanlar, işte onlar gerçek anlamda zararsız bir şekilde dinlerini yaşamakla ilgili olanlardır ve onlara kimsenin ne laf etmesi nede onlarla ilgili bir sorun meydana getirmesi söz konusu olamaz.

Ancak başkasına kul olmak, sorgusuz ve sualsiz O'nun söylediklerini yapmak ve bu durumu, kendisinin de tanrısı olmasına rağmen tanrı ile ilişkilendirerek bir durum içerisinde bulunmak, işte bu olay oldukça sorunlu ve tehlikeli ve yanlıştır.

Atatürk'ün yok etmek istediği şey budur, yoksa herkes tanrıya istediği gibi inanır, kimseye tanrıya inandığı için bir şey yapılmaz şeklinde açıklamaları vardır.

Bir kere zaten böyle bir uygulama hali içerisinde olmasından dolayı, o cahil olmak, cahil kalmak, sorgulama ve zihinsel yükseklikten eksik olmak durumunda kalmaktadır ve onların kandırılması ve aldatılması çok kolay bir iş olarak ortaya çıkmaktadır ve Türkiye'ye düşmanlık besleyen bütün alanların ilk tercihi de cemaatler ve tarikatlarla iş birliği içerisinde olmak olacaktır.

Yada kendi istedikleri şekilde cemaatler ve tarikatlar meydana getirerek sahte şeyhler ve hocalarla bir müritler topluluğu kurarak, milleti etkisi altına almaya çalışacaklardır.

Nitekim, ülkemizdeki bir çok tarikat ve cemaat yapılanması bu şekilde meydana gelmiştir.

Tarikat ve cemaat oluşumları, bireylerin özgürlüğünü tamamen yok eden ve onları kendilerine tutsak edecek şekilde bir yapılanmayı meydana getiren son derece yanlış alanlardır.

İşte bu durum içerisinde olan bütün müritlere, cemaat ve tarikat yapılanmaları üyelerine, bu hakikatlerin anlatılması ve onların bilgilendirilmesi, bu konuda etkili bir çözüm olacaktır.

Hiç bir şekilde din ile ilgili bir gruba ve alana bağlı olmadan tanrıya olan inancını kendi başına yaşamasının en doğru çözüm olacağını O'na anlatarak çözüme başlayabiliriz.

Örnekte verebiliriz, mesela peygamberlerinin hepsinin dağlarda çoban olması ve bu durumu yalnız yaşaması ve bu şekilde bu durumun en iyi olarak yaşatılacağı, yani çoban olarak değil yalnız olarak, örneğiyle yalnız yaşandığını ve bir gruba ve alana bağlılığın gereksiz olduğunu onlara anlatmalıyız.

Şeyhlerinde, hocalarında yanlışlar yapabileceğini ve onların kimi alanlar tarafından kullanılabileceğini ve bu şekilde bir durumla kendisinin de bu yapılanma içerisinde bir piyon olabileceğini onlara açıklayabiliriz.

4 - Bu Gibi İşler Gizlice Yapılır...

Hiç aklınız alıyor mu?

Böyle bir zamanda ve Türkiye'de birilerinin ortaya çıkarak, biz Türkiye'yi bölmek istiyoruz yada biz bu ülkenin şeriatla yönetilmesini istiyoruz şeklindeki söylemlerle bir parti teşkilatlanması içerisinde bulunabileceklerini?

Hiç aklınız alıyor mu?

O zaman kimse desteklemez ki onları...

Kimse ilgilenmez...

Hatta Türkiye'nin çoğunluğu tarafından suçlu oldukları addedilir .

İşte onlarda bunları bildiklerinden, ne yapıyorlar?

Gizli gizli, çok çaktırmadan, halkı çok uyandırmadan, özgürlükleri ve demokrasiyi kullanıp bölücü yada siyasal islamik felsefeleri ortaya çıkararak...

İşte anadilde kürtçe olsun, bu bizim hakkımız..

Yerel yönetimlerde özerklik olsun, böyle daha iyi belediyeler yönetilir..

Laiklik, dinimizi tam anlamı ile yaşamımıza izin vermiyor, bu insan haklarına aykırıdır...

...şeklinde gizlice asıl amaçlarına giden yollarını döşüyorlar.

Oysaki ikinci anadil ve yerel yönetimlerin özerkliği ülkenin bölgesel, yani toprak olarak bölünmesi ile ilgili ilk aşamasıdır, sonra geçen zamanda bölgesel özerklik yüzde yüz gündem olur ve halk istemek zorunda kalır...

Ve laiklik, oysaki asıl insanların dinlerini özgürce yaşamasını sağlamakla ilgili bir yapılanmadır, ama laiklik kaldırıldığında, o zaman devletin islamla yönetilmesinin önü açılır...

....şeklinde bölücü ve islamik yapılanmalarını gizlice ve haklar ve hürriyetler ve demokrasiler şeklindeki erdemlerle de ilişkilendirerek, halkı ve ilgili alanları bu gibi amaçlarına alıştırmaya çalışmaktadırlar...

Bunları işte bu şekilde gizlice yapıyorlar.

Yoksa Dem parti iktidar olsa ve anayasamızın değiştirilemez maddelerini değiştirse, Cumhuriyeti bitirse ilk yapacağı iş güneydoğuda bir kürdistan yapılanmasını hayata geçirmek olur...

Ve Akp iktidar olsa, ki oldu ancak anayasamızın değiştirilemez maddelerini değiştirse, Cumhuriyeti'de bitirse ilk yapacağı iş ülkenin şeriat ile yönetilmesini sağlamak olur...

Ancak bunları, en başından söyleyemezler ve belirtemezler.

İşte geçmişte İran halkı, bu şekilde gizli oyunlar ve oluşumlar ve yöntemlerle kandırılarak şimdi şeriatla yönetilmek durumunda kaldı.

Yavaş yavaş empoze edildiği ve hiç bir şeyden haberi olmayan halk, kendisini yöneten yanlış alanları seçmek zorunda kaldı...

En başından açık ve seçikçe amaçlarını ifade edemezler.

Ve birde mesela...

Kullandıkları seçmenlerde var...

Örnekle Lgbt'liler.

Hiç bir şeyden haberi olmayan ve sadece Dem'in Lgbt'yi desteklemesi yüzünden onlara oy verecek olan Lgbt'liler var.

Oysaki bölücülükle alakaları yok...

Ve bilmiyorlar ki, onların asıl amacının ülkenin bölünmesi olduğunu, lgbt kullandıkları bir seçmen yöntemidir sadece, paravan bir konu...

İşte bu ve benzer şekilde asıl amaçlarını yaşatmak için Dem, Akp ve benzer siyasi yapılanmalar, bir çok erdemi, bir çok sosyal sorunu kullanmaktadırlar ve gerçek amaçlarını uygulamakla ilgili olarak gizlice davranmaktadırlar.

Onların sorunları ile ilgili açıklamalarını hep bu gözle dinleyin...

Arkalarındaki büyük bölücü amaçlarını hatırlayarak...

Buradan konuya çözüm olacak başka bir açıklama da yapmamız gerekirse...

Türk Milleti'ne..

Dem'in ve Akp'nin ve benzer amaçları olan siyasi bütün yapılanmaların olduğu alanlarda olmayın demek istiyoruz...

Onlara imkanlar ve olanaklar tanımayın...

Bu anlamsız ve yersiz ve bölücü ve şeriatı destekleyen mücadelelerinde onları yalnız bırakın.
Hiç bir şekilde ne rant elde etmelerine izin verin, nede ülkeyi bölünmeye ve şeriatla yönetmelerine neden olacak şekilde bir oluşumu sağlamalarına izin verin, bu amaçlarının içerisinde sizlerde bir piyon kesinlikle olmayın...

Kast ettiğimiz alanlar seçmenler değil, seçilenlerdir biliniz...

Akp ve Dem'e oy veren seçmenlerin birlik ve beraberlik içerisinde olarak bu partileri sağlayan çalışanlara imkanlar ve olanaklar tanımayın lütfen...

Bu durumda çözüm olarak bilinmelidir...

Bu konuda ciddi anlamda farkındalıklar kazanarak, onlarla ilgili hiç bir alanla ilgili olmayın lütfen...

Dem ile ilgili olarak çalışan avukat ise, O'na başvurmayın...

Akp ile ilgili olarak çalışan mütahit ise O'na ev yaptırmayın...

Seçmenlerini kast etmiyoruz..


Çünkü onlar, bu ülke için sorun olabilecek en büyük şeylerin destekçisi olmak durumundadırlar...

Burada Akp ve Dem gibi siyasi yapılanmaları destekleyen ve onunla ilgili özel olarak çalışmalar ve yapılanmalar içerisinde bulunan alanları kast ediyoruz, halk olan seçmenlerini değil, sen Dem'ye oy veriyorsun ve ben senden alış veriş yapmam şeklinde değil, sen Dem için reklam filmi çekiyorsun ve çalışıyorsun ve onun çalışmalarına ortak oluyorsun, ben senden alış veriş yapmam şeklinde bir durumu kast ediyoruz...

Seçmenlerine bu şekilde davranma durumunu değil...

Bu siyasi yapılanmanın sonlandırılması gerekmektedir...

Halk olarak bunları bizlerde yapmalıyız...

Onların kapatılmasını isterken ve doğru bulurken birde çalışma hali içerisindeyken desteklenmelerini doğru bulamayız değil mi?

Ambargo diyelim mi buna?

Seçmenlerini aydınlatmakla, siyasi ve etkin olan çalışma alanlarını da sonlandırmakla ilgili olmalıyız...

İşte buda en iyi sosyal ve ekonomik yalnızlıkla sağlanır...

Ambargo deniliyor işte buna...

Aslında en iyi yol, ikisinin de kapatılmasıdır, ama ülkemizde Akp hükümeti yüzünden bürokrasi sorunu vardır...

Anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddelerini değiştirmekle ilgili olarak aleni bir şekilde çalışmalar içerisinde bulunan partiler onlardır...

Nasıl kapatılmazlar?


Ve sakın ama sakın, kaos, şiddet ve saldırılar şeklinde olayları kast etmiyoruz, böyle oyunlara da gelmemelisiniz, elimizde ekonomik ve sosyal yalnızlık gibi bir imkan var...

İşte sağlayabileceğimiz demokrasi budur...

Bu şekilde ve zamanla ve git gide, hepsi de bitmeye, bu yanlış yapılanmaları ve amaçları ile sonlanmaya mecbur kalacaklardır.

İşte son olarak söyleyebiliriz ki..

Bu gibi işler, gizliden yapılır, gizlice yapılır.

Halka açık ve seçik anlatılmaz...

Önce halkın uyutulması, sonra devletin ele geçirilmesi ve sonrasında amaçlarını uygulamaları olur...

Raconu bu olayın...

Yani vatan hainliğinin...

5 - Chp'li Hiçbir Vekil İmar Affına Evet Oyu Vermedi...

Büyük Maraş depreminde yıkılan bir çok bina ve ölen insanlar Akp hükümetinin çıkardığı torba yasa, İmar affı ile sağlandı...

Barış Yarkadaş da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarda,

" Chp’li hiçbir milletvekili imar affına EVET oyu vermemiş; aksine bu yasaya karşı çıkmıştır.

Bu Bir Rüşvettir, Cinayettir...

Biz mecliste yasaya defalarca itiraz ettik ve şerh düştük. Meclis tutanaklarında hepsi var. AKP imar affını torba yasanın içine attı. Torbada, öğrencilere af, emeklilere ikramiye, yaşlılık maaşının artması, matrah düzenlemeleri vs vardı. CHP torbadaki 23 maddeye evet dedi. İmar affına ise itiraz etti.

CHP’li vekiller, mecliste imar affına itiraz eden çok sayıda konuşma yaptı. Musa Çam, Engin Özkoç ve Gülay Yedekçi bu isimlerden birkaçı.

O gece CHP adına konuşan Serdal Kuyucuoğlu, 'Bu bir rüşvettir, cinayettir' dedi" ifadelerini kullandı.

6 - Tam Bağımsız Türkiye Olmak

Bağımsızlıktan yoksun bir millet, ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir muameleye lâyık olamazdı.

Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden yoksunluğu, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildi... Atatürk

Neden bütün güzellikleri siz kendi aklınızla, kendi mantığınızla, kendi kural ve yönetim anlayışınızla kimselere bağlı olmadan ve kalmadan ülkenizde yaşatmıyorsunuz?

Yaşatamıyorsunuz?


Özgürlük, böyle bir zaman ve durumda ülkelerin kendi bağımsızlıklarını en iyi şekilde bütün özellikleri ile yaşatması ile ancak sağlanabilir.

Kaynaklarını ve imkanlarını kimselere sormadan ve hesap vermeden kullanabilmesi ile ancak söz konusu olabilir.

Sağa döneceğim Avrupa Birliği'ne sor, sola döneceğim Nato'ya sor, yok Avrupa Birliği şuraya saldır dedi, hadi saldır, yok Nato gel savaş var dedi, hadi git savaş, ne kadar doğru bu yönetim anlayışı sizce?

Özgür ve Bağımsız Türkiye hayali kuranların yolu Avrupa Birliği ve benzer şekilde oluşumlar olamaz, ki onlar zaten yapı itibarı ile ülkelerin birbirinden bağımsız olarak uygulamalar yapmasına ters bir anlayışı yaşatmaktadırlar...

İçeriğindeki dış politikaları ile ilgili olan olumsuzluklardan bahsetmiyoruz bile...

Kendilerini tepeye koydukları, diğer ülkeleri al aşağı ettikleri politikalarından...

Zaten Nato, başında Amerika olan işgalci bir oluşumdur, Avrupa Birliği'de aynı amacı güden başka bir birlik oluşumudur. Göstermelik medeniyetleşme çalışmaları ise tamamen görüntüden ibarettir. Bakın Avrupa Birliğinin geçmiş onca yıllar boyunca Türkiye'den istediklerine, tamamen ülkeyi bölünmeye götüren ve Dem partiyi destekleyen isteklerdir bir çoğu da...

Avrupa Birliği Türkiye bölünmediği sürece hiç bir zaman kendi oluşumuna dahil etmez Türkiye'yi, ki Avrupa Birliği gibi bir oluşum zaten medeniyete terstir, kendi aralarında birleşmişlerdir ve diğer dünya ülkelerini kısıtlamakla ilgili bir durumu yaşatmaktadırlar...

Bu ve benzer bir çok sebeple Türkiye Avrupa Birliği'ne girmekten vazgeçmeli ve Nato'dan çıkmalı ve tam bağımsız yapılanması ile kendi yaşamını sürdürmelidir. Hiç bir ülke ve organizasyona bağlı olmamalıdır.

Nato'nun bir maddesi zaten onların işgalci olduklarını ortaya çıkaran özelliklerdedir. İç karışıklık çıkan ülkelere Nato, kendi askerlerini gönderebilmektedir ve bu ülkelerde düzen getirme bahanesi ile işgallerini resmi şekilde sağlamaktadırlar. O ülkelerde en başından iç karışıklıklar çıkaranda Nato birlikleri olmaktadırlar ve sonra resmi olarak iç karışıklığı önlemek adına kendi askerlerini göndererek asıl işgali yapmaktadırlar ve bu işgale direnen ülke halkını ise isyancı olarak tanımlamaktadırlar.

Suriye'nin başına gelende işte aynen budur.

Amerikan askerleri barış götürüyoruz diyerek işgal planlarını uygulamışlardır...

Bunun benzeri de Nato'nun kendi içinde maddelerle hazırladığı planlarıdır...

Anlamalısınız ki Nato'da, Avrupa Birliği'de tamamen uzak durulması ve içeriğinden çıkılması gereken oluşumlardır. Sadece Birleşmiş Milletler yapılanması medenidir ancak orada da herkesin eşit söz hakkı ve oy hakkı olması özellikleri ile sağlanmalıdır. Yoksa kendini güçlü sanan ülkelerin her istediğinin olduğu Birleşmiş Milletler yapılanması, diğerleri gibi zarar vermekten başka şekilde tanımlanamaz...

Türkiye, her açıdan tam bağımsız olabilmekle ilgili kendisini gereken şekilde yapılandırmalıdır ve kendi kurallarını kendisi koyan, bu konuda dışarıya hiç bir şekilde zorunlu olmayan ve hesap vermek durumunda kalmayan bir ülke olarak geleceğini şekillendirmelidir.

Oysaki Japonya, hem medeniyet olarak, hem yaşamsal standart ve özellikler olarak bir çok Avrupa ülkesinden ileri durumdadır, peki Türkiye neden bunu yapamıyor her hangi bir birliklerin içerisinde olmadan?

Yapanlar yapıyor...

Nedir Türkiye'nin eksiği?

Hiç bir eksiği yok oysaki...

Sadece yönetenlerin böyle bir anlayışı uzun zamandır benimsememiş olmasından ileri gelmektedir bu sorunları...

Avrupa Birliğine girmeyi doğru bir durum sanıyorlar ve senelerdir giremediklerini de göremiyorlar...

Tam bağımsız Türkiye olmak ve bütün medeniyetleşme ve ileri gelişmişlik özelliklerini kendi kural ve bilgileri ile kendisinde yapılandırması Türkiye'nin olabilecek en aydınlık gelecek modelidir...

Bunun dışındaki dışarıya ve birliklere bağımlı olma durumları ile ilgili yine topallayarak yürüyen bir Türkiye görmemiz çok muhtemel olarak görülmektedir.

Ülkelerin bağımsızlığı
Siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bunların herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğunu ifade eder.
Atatürk

İlgili bütün siyasilerimizin tam bağımsız Türkiye'nin oluşturulması için gereken adımları atmalarını ve çalışmalarını artık bu yönde sağlamalarını diliyoruz...

Nitekim Chp'nin amacı da bu...

Ne mutlu...

7 - Deprem Ne Ki...

O zaman biz size daha da açık bir şekilde izah edelim, ihanetin sonuçlarının neler olacağına dair, işgal ne demektir şeklinde bir tanımla...

Deprem ne ki...

Depremde belirli illerimizde belirli binalar çöküyor ve bu binaların çökmesi de zaten bu ihanetin eseri...

Şu zamana kadar hiç bir şekilde depremle ilgili önlem aldırmadılar hükümet kanadına, buradan bile durum açık ve net bir şekilde görülüyor oysaki...

İşte deprem ne ki...

İşgal başladığında, yani ülke o seviyeye getirildiğinde...

Bütün illerimizdeki ve içlerimizdeki askeriye, polis, valilikler, kaymakamlıklar onların askerleri tarafından istila ediliyor ve artık ülkeyi onların emniyet birimleri yönetiyor.

Sizin hiç bir öneminiz ve özelliğiniz kalmıyor.

Bununla ilgili bütün illere kimlerin gideceği, nasıl gideceği, hepsi önceden belirleniyor ve biranda o düğmeye basıldığında meclisi ele geçiren işgal kuvvetleri, ki zaten kimileri satılmış ve ele geçirilmiş durumda, sonrasında bütün askeriyelerimizi, polis merkezlerimizi ve ilgili olabilecek bütün resmi makamlarımızı ele geçiriyorlar...

Bu ansızın ve biranda oluyor...

Bu 15 Temmuz darbesi gibi...

Planlı ve en uygun zaman seçiliyor, öncesinde bunun için uygun atmosferde oluşturuluyor...

Ve ardından bütün ülke genelinde işgal başlıyor.

Elektrikler kesiliyor..

Sular kesiliyor...

Millet aç bırakılıyor...

Elektrik santrallerini sattılar zaten, amaç bu günlere hazırlıktı...

Ülkede özellikle iç savaş çıkarılıyor...


Herkesi birbirine düşürüyorlar ve polis ve güvenlik birimleri kesinlikle yok...

Milletin evlerine istedikleri gibi giriyorlar....

Onların özel çeteleri sokaklarda baş gösteriyor....

Bütün ülkenin önemli insanları, bürokratları, sanatçıları özellikle toplanıyor, kimlere neler yaptıkları belli olmuyor...

İşte Nato birlikleri ülkede iç karışıklık var diyerek gelerek bütün azılı ve sapkın askerlerini ilgili ülkeye gönderiyor...

Yardımcı olmak bahanesi ile bu askerler ülkeyi işgal ediyorlar...

Ve bu sırada vatanını savunmak için ortaya çıkan bütün insanlar artık işgalci olarak adlandırılıyor ve onları yok etmek için özel bir çalışma içerisine giriliyor...

Maksat ülkeyi tamamen dirençsiz hale getirip ele geçirmek ve kendi isteklerini tamamen yapan bir halk kesimi oluşturmak.

Sonrasında bu ülkeyi federasyona bölen yeni bir düzen ve ardından bütün federasyonik yapılanmalarında onların adamları olan meclisler ve yönetimler ve polisler ve tamamen köle olarak çalıştırılan halk...

İşte işgalin kısaca özeti bu...

İçeriğinde yaşanan binbir çirkinliklerden bahsetmeye gerek yok...

Deprem ne ki, değil mi?

Zaten depremde o kadar insanın ölüm sebebi de onlar...

Onların beyinlerini yıkadıkları yönetim kadromuzun ihmalkarlığı...

İşte bu örneklerle artık daha neler yaşandığını anlayabilirsiniz işgal edilen ülkelerde ve biz size bununla ilgili çok benzer şeylerin yaşandığı şekilde Arınma Gecesi filmini örnek gösterebiliriz ve bu filmde bu olay bir gece yaşanıyor ve sonrasında eski düzene geçiliyor ancak işgal durumunda bu filmdeki gibi olaylar sürekli yaşanıyor, taa ki millet bu işgalden kurtulana kadar...

Ve Türk milleti işgalin ne olduğunu, nasıl olduğunu tamamen bilmeli ve ona göre siyasi taraflarınızı ve durumlarınızı seçmelisiniz..

Vatanı satanlara, Atatürk'ü yok edenlere, Cumhuriyet'i bitirenlere, ülkeye yabancı askerleri sokanlara, Kürdistan hayali gizli veya aleni bir şekilde kuranlara, terörü gizli veya aleni destekleyenlere, halkı yoksullaştıranlara, yolsuzluklar yapanlara ve bilgilerde bahsettiğimiz daha bir çok durumla örnek şekilde ihanet içinde olanlara taraf olmamayı öğrenmelisiniz...

İhanetin ne olduğunu ve nasıl taraf olunmaması gerektiğini anlamalısınız ve uyuyan ve uyutulan halk durumunda kesinlikle bulunmamalısınız...

Biz size delilleri ile işgalcilerin hangi alanlarda olduğunu açıkladık...

Vatanı satan onlar, Amerikan ordusunu ülkemize dolduran onlar, ikili partilerle oyunlar yapan onlar, hakaret eden onlar, türk andını kaldıran onlar, yoksullaştıran onlar, yolsuzluklar yapan onlar, merkez bankasını soyan onlar, terörü meclise sokan onlar, Atatürk'çülüğü yok eden onlar, Fetö ile işbirliği yapan onlar ve geçmişler karşımıza Chp'yi suçluyorlar...

Nasıl bir sona bizi hazırladıklarını anlayın...

Deprem ne ki...

Tsunami ne ki...

Seller ne ki...

Çığlar ne ki...

Kazalar ne ki...

Bu durum bir milletin yaşayabileceği en kötü şey ve işte Atatürk o yüzden vardı bizimle hep...

Lütfen kendinize gelin...

Uyuyan milletler ya ölür ya da köle olarak uyanır.
Mustafa Kemal Atatürk

Anlatalım, anlatalım da millet ne kadar tehlikeli bir durum olduğunu iyice anlasın bu işgalin...

Ve Atatürk'ün ve Atatürk'çülüğün neden bu kadar anti emperyalist olduğunu ve ülkenin işgali ile ilgili bu kadar açıklaması ve sözünün bulunduğunu, gençliğe hitabesinin nedenlerini anlasın....

Değil mi?

Atatürk'ün neredeyse bütün bilgilerinde vardır, işgal kuvvetlerine karşı uyanık olunması ve milletin kendisini savunması ve onlara dair gerekenlerin yapılması..

Atatürk'çülük işte...

Senelerdir koruyan en idelojiydi hepimizi...

İşgal dediğimiz gibi çok iyi bir hazırlanma aşamasından sonra bir anda başlıyor...

Yani son kısmı, bize tam olarak görünen kısmından bahsediyoruz, zaten bu zamana kadar nasıl gelindiğine dair açıklamaları yaptık....

Bunun için tuşa basma kavramını kullanıyoruz ve işte o tuşa basılınca asıl kötülükler meydana geliyor.
Bu zamana kadar halkı zaten bu duruma hazırlamış oluyorlardı, işte iç karışıklıklar, yoksulluklar, açlıklar, ülke içinde ayrılıklar, yurttaşların birbirlerine düşman olması gibi ve benzer durumlarla toplum bu kıvama getiriliyordu...

Mesela kürt etnik kökenli türk vatandaşları için böyle bir plan uyguluyorlardı, türk milletine bütün kürt etnik kökenli türk vatandaşlarını çok öncelerinden bu yana düşman ediyorlardı ve bu işgal sırasında asıl bu konuyu kullanacaklardı...

Bu etnik ayrılıklar durumu birde o zaman bunların işine yarayacaktı...

Yani bu ülke yasalarla ve demokratik seçimlerle ve oylarla tam olarak bölünmüyor, bakmayın Dem'nin demokratik olarak kendisini yaşattığına, paravan bu durum, onlar bu bölünme durumuna insanları önceden alıştırıyorlar, yapabilseler yaparlar tabi ama halkın direnci olur her zaman karşılarında ve işgalden sonra zorla bölünmeyi sağlıyorlar...

Ve işgal gözle görünür şekilde başlıyor.

Belirledikleri bütün askeriyelerimiz ve polis merkezlerimiz biranda yabancı işgal kuvvetlerince sarılıyordu ve mit ve ilgili olabilen bütün güvenlik alanları.

Akp'li, Mhp'li, Chp'li, Dem'li, İyi partili hiç fark etmez, sorun türk olmasıydı ve onların üyesi olanların dışında olmasıydı...

Erdoğan'a ve onun gibi olanlara bir şey yapmazlardı, çünkü şimdiye kadar ki hainliğini ileride de kullanırlardı...

Bu durum Erdoğan için başarı olurdu...

Ve hiç birinin haberi olmadan başlıyordu işgal...

Bir anda...

Nasıl sabah kalktığınızda 15 temmuz darbesi haberleri ile uyandınız, işte aynısı gibi...

Zaten bu sürece kadar askerlerde, polislerde hem ahlaki hem de insani bakımdan çok yozlaşmış oluyordu.

Zaten çatışma ve karışıklık içerisinde olan toplumda bile polisler ve askerler görev yapamıyordu, şimdilerde olduğu gibi onlar kürt, onlar pkk'lı, onlar dinsiz, onlar ateist, onlar lgbtci ve benzer bir çok konu ile polislerin ve askerlerinde aklı yıkanıyordu ve isteyerek müdahale artık etmiyorlardı ve ülke zaten karman çorman bir halde oluyordu...


Örnek olarak Venezuella'da ki kriz zamanlarına bakın, ülke de iç karışıklık çıkmıştı, çok katlı binanın bütün balkonlarını nasıl kapattıklarını gördünüz mü?

İşte bu güvenliğin tamamen yok edilmesi ile ilgili oluyordu...

Asker ve polis artık iş yapamaz hale geliyor...

Zaten bir uyku halinde uyuttukları bütün güvenlik alanlarımız biranda baskına uğruyordu ve bunun öncesinde ülkeye iç karışıklıkları ve çatışmaları önlemek amacıyla ve yardıma geliyor bahanesi ile bütün ülkelerin askerleri geliyordu, Nato sahteliği ile ve ülkede bu durumu kabul ediyordu ve zaten içeride bir sürüde silahları ve askerleri önceden hazır bekliyordu ve dünya basını ise tamamen onların çıkarına göre hareket ediyordu ve bütün dünya liderleri ve basın kuruluşları da onlara ait olduğu için kendi planlarına uygun haberler yapıyorlardı.

Türkiye'yi işgal ettiklerinden asla dünya basının da bahsedilmiyordu...

Ve tamamen kendi istihbaratçıları ve askerleri ve özel işgal uzmanları ile doldurduklarında bütün ülkeyi ve illerimizi...

Biranda baskınlar başlıyordu...

Baskına uğrayan askerlerimizin, subaylarımızın, generallerimizin, polislerimizin, emniyet müdürlerimizin, valilerimizin, belediye başkanlarımızın, muhtemelen çoğunu öldürüyorlardı, gizli gizli ve onlar içinde işgalci ve düşman haberleri çıkarıyorlardı...

Hangi partiden olduğu hiç önemli değildi, buradaki kıstasları türk olması ve Türkiye'de yaşaması oluyordu...

Sonra bütün sanatçılar, bir bir evlerinden alınıyordu.

Napsınlar onları götürüp, kendilerinde zaten bir çok sanatçı var, hepsinden hem de, onların derdi ülkede özel çalışmalar yapan bütün alanları bitirmek ve sanatçıları da öldürüyor yada bambaşka saçmalıklar ve haklarında yalan haberler çıkararak, çatışmalarda öldü gibi halklar ikna ediliyordu...

Yazarlar, çizerler, onlarda aynı...

Tek tek ülkenin bütün önemli ve çalışan insanlarını, alanlarını yok etme çalışması yapıyorlardı ve dediğimiz gibi türk olması ve Türkiye'de bulunması yetiyordu...

Ve holdingler, iş alanları, iş adamları, basın yayın kuruluşları ve bunların sahipleri, bunlarında hepsini muhtemelen öldürüyorlar ve başına kendi adamlarını getiriyorlar, ne yapacaklar onları, kendilerine çalışanları bile öldürebilme durumları var, işleri bitince, hepsi türk ve türkleri bitirme işgali bu...

Ne sanıyorlarsa...

Kurtulacaklarını mı?

Ve hiç umurlarında bile değil kaç kişi ölmüş...

Hiç...


Bu şekilde ülkenin medyatik ve bilinen ve ünlü ve önemli ve güvenlikle ilgili olan bütün alanlarını ve insanlarını yok ettikten sonra sıra halka geliyordu...
Bir çok eve sıra ile girerek yapmadıkları manyaklık kalmıyordu, maksat geriye kalan halkı tamamen yıldırmak ve köleliği onlara kabul ettirmek oluyordu...

Zaten herkesin mallarına, mülklerine el koyuyorlardı ve şu an Türkiye'nin zenginleri varsa eğer, zaten onlar en başta hedefleri oluyordu...

Zenginmiş, varlıklıymış, akıllıymış, bilim insanıymış, onlarda zaten hepsinin en alası var, umurlarında bile değil, neden alıp götürsünler, türk ise ne yaparsa yapsın öldür mantığı ile işgali sağlıyorlar, ne sanıyorsunuz siz...

Onlar Atatürk'ün ısrarla bilgilerde bahsettiği azılı düşmanlar ve çok uzun yıllar boyunca asla uyumadılar ve işte işgal amaçlarını çok çok uzun zaman boyunca yavaş yavaş sağladılar...

Çok kötü şeyler yaşanıyordu çok kötü şeyler...

Bu açıklamadan artık gerisini hepiniz anlayabilirsiniz...

Neredeyse bütün ülkelerin başkanları onların adamları evet, zaten amaçları halklar oluyor, milletler, onlardan haberi olmayan insanlar, bürokratlar, iyiliğin bürokrasisini yaşatan alanlar oluyor...

Onlar iyiliğin bürokrasisine düşmanlar...

Ve bunu yaşatanlarda halklardır, milletlerdir, onlarla ilgili olmayan bütün insanlardır...

Çünkü dünyadaki gerçek kötülük onlardır...

Öyle durumlar yaşanıyor ki, zombi filmlerinde izlediğimiz sahneler gibi, herkes keşke yüz kere deprem olsaydı da bunlar olmasaydı gibi dileklerde bulunuyor, emin olun...

Bu durum, dünya üzerinde insanlığın başına gelebilecek olan en kötü şeylerden biridir...

Nitekim onlar şeytanların yeryüzü temsilcileridir...

8 - Chp, Cumhuriyet Halk Partisi Demek...

Karşımıza çıkması söz konusu olan bir '' Chp geçmişi '' gibi söylemlere ve açıklamalara ithafen...

CHP demek artık...

Chp demek Cumhuriyet demek, Cumhuriyetçilik demektir diyebiliriz.

Cumhuriyet'in içeriğindeki bütün erdemlerin uygulatılması demektir diyebiliriz.

Chp demek Özgürlük demektir.

Chp demek Halkçılık, Devletçilik, Milliyetçilik, İnkılapçılık, Laikliktir diyebiliriz.

Halk için, devlet için, millet için, inkılaplar için, laiklik ve cumhuriyet için çalışan siyasi ve toplumsal bir yapılanma olduğunu söyleyebiliriz.

Chp için seküler, modern ve demokratik'tir diyebiliriz...

Chp demek Türk Milletinin ve topraklarının Birlik ve Bütünlüğüdür diyebiliriz.

Tam bağımsız Türkiye olmak yolundaki siyasi çalışmalar, duruşlar olduğunu söyleyebiliriz.

Ülkesine ve toplumuna, insanına değerler vererek onları korumakla ve rahatını ve huzurunu sağlamaya çalışmakla ilgili olduğunu söyleyebiliriz.

Anayasamızın değiştirilemez olan maddelerini korumak ve çalışabilirliğini sağlamakla ilgili olan siyasi bir yapılanma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türk'lüğü, Türkçe'yi, Türkiye'yi korumakla ilgili olduğunu...

Ve siyasal islamla ve siyasal bölücülükle ilgili olmayan bir siyaseti yaşattığını söyleyebiliriz.

Chp için sosyalliğin, hakların ve hukukların savunucusu ve sağlayıcısı olduğunu söyleyebiliriz.

Chp demek, adalet, akıl ve mantık, sanat, felsefe, güven, çalışkanlık, üretkenlik, saygı, eşitlik, anlayış, barış, farkındalık, gelişim, inanç, umut, dayanışma, yardımlaşma, birlik ve beraberliktir, sevgi demektir diyebiliriz.

Kibrin, bencilliğin, kinin, kıskançlığın, bağnazlığın, hırsızlığın, yolsuzluğun, yobazlığın ve daha bir çok olumsuz eylemlerin uygulanmadığı siyasi bir yapılanma olduğunu söyleyebiliriz.

Chp demek Atatürk demektir, Atatürkçülük'tür diyebiliriz.

Ve Chp için artık Türkiye demektir diyebiliriz.

Aydınlık ve ışık ile ilgili olan siyasi yapılanma olarak böyle olumsuz sorunları olan bir yaşamsal düzende Chp'yi örnek gösterebiliriz.

Ve Anti Emperyalist diyebiliriz.

İşte tüm bunlar için '' artık '' bağlacını kullanarak ve zamansal belirleyici tanımını açıklayarak Chp için söyleyebiliriz.

Geçmişte olan ve geçmiş için Chp hakkında tanımlanan ve açıklanan bütün olumsuzlukların artık geçmişte kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Evet, Cumhuriyet Halk Partisi için ve her geçen zaman artan, büyüyen iyilik dolu özelliklerini ifade ederek artık bu tanımlamaları yapabiliriz...

Chp'nin her geçen gün bu özelliklerine ulaşmaya çalıştığını rahatlıkla söyleyebiliriz...

Ne Mutlu...

9 - Toplumsal Yaşamda Sekülerizm'in Gerekliliği...

Bir konu var, konu ise seküler toplum anlayışının neden gerekli olduğuna dair açıklamalardı.

Bununla ilgili olarak camilerde okunan ezanlar, kiliseler de çalınan çanlar, ramazan aylarında çalınan davullar ve dini temsil edecek şekilde toplumsal alanlarda diğer insanları rahatsız eden ve saygısızlıkla tanımlanan ritüeller, adetler, gelenekler, uygulamalar tanımlanabilir.

Şimdi bir çok ayrı inancın yaşandığı bir toplumsal yapılanma içerisinde kimi inançların ritüelleri, uygulamaları diğerlerini rahatsız edecek şekilde meydana geliyorsa, siz bunu inancınızın hangi erdemsel hali ile bağdaştırabilirsiniz?

Sizin inancınız da saygı bir erdem değil mi?

Diğerlerini rahatsız etmeden inancını yaşamak, bir erdem değil mi?

Ama biz ve bizim gibiler mesela, diyelim ki ateistiz, örnekle o arapça okunan ezandan o zaman rahatsız oluyoruz, hem de her gün 5 vakit, sizin için çok özel bir anlamı olabilir, buna saygı duyuyoruz, yani böyle anlıyor olmanıza, ancak biz ateist isek bizim için o ses o zaman, adamın biri çıkmış günün beş vakti bağırıyor şeklinde tanımlanmakla ilgili olur, şimdi o zaman siz neden bize bu saygısızlığı yapıyorsunuz?

İşte çoğunluk buna inanıyor, ezelden bu yana ezanlar okunuyor, vs. vs. bunlar cevap değil ki?

O çoğunluk dediğiniz durumun hakikati de öyle değil oysa ki, ancak diyelim ki öyle, o zaman çoğunluk uçurumdan atlıyor, hadi herkes gitsin peşinden ve uygulasın...

Olacak iş mi bu?

O çoğunluk saygısızlık yapıyor...

Ve diyelim ki yüzde yüz tamamen ve bütün insanlar o inanca bağlı ve inanıyor olsa, o ritüellerden tamamen memnun olsa, o toplumdaki bütün bireylerin kabul ettiği ve yaşattığı bir inanç olsa, hiç bir rahatsızlık duymayan olsa ve herkes çok memnun gibi bir durum yaşansa, o zaman bu konu gündeme bile gelmezdi zaten...

Sekülerizm doğmazdı...

Ancak rahatsız olanlar o kadar çok ki...

Kendi inançlarını yaşarken başkalarına çok büyük saygısızlıklar içindeler, rahatsız edicilikler içindeler...

Siz kendi inancınız ne olursa olsun, bunu bütün içeriği ve uygulamaları ve özellikleri ile diğerlerini kesinlikle rahatsız etmeyecek şekilde yaşamalısınız, yaşatmalısınız...

Kendi halinde evinde namaz kılan, oruç tutan, kimseyi rahatsız etmeden kendi inancını yaşayan kişilere en ufak sözümüz yok, sevgiler diliyoruz size...

Ancak siz bizi neden günün 5 vakti rahatsız ediyorsunuz?

Biz ateistiz diyelim, her sabah o ezan sesi ile uyanmak zorunda mıyız?

Aynı şey o ramazan davulları içinde geçerli...

Ve kiliseler içinde, dan dan dan, sürekli...

Neden bunu yapıyorsunuz?

Ya o cadılar bayramı, hristiyan geleneği şeklinde açıklamalar var, tam bir felaket, hiç bu kadar saçma bir bayram daha duymadık, çocuklara neler giydiriyorlar, nasıl yanlış bir uygulama oysa ki... ( İyilikle ilgili olan, sevgi ile ilgili olan, iyi ve güzel ve mutluluk veren masal kahramanları ve benzer kostümleri kast etmiyoruz, burada bahsedilen, drakulalar, psikopatlar, zombiler, katiller ve benzer olumsuzlukları sağlayan kostümlerdir. ).

Biz olsak cadılar bayramında çocuğumuzu dışarı çıkarmazdık...

Sonra o kurban bayramlarında kanlar içinde olan sokaklar...

Her tarafta o hayvanların derileri, organları...

Hayır neden ısrarla kurban kesmek zorundasınız siz, maksat yardımlaşmak değil mi?

İyilik değil mi?


Verin çocuk esirgeme kurumlarına parasını, doğru düzgün çalışan ve iyilikle ilgili olan kurumlara, çok daha mantıklı değil mi?

Hayır hangi çağdasınız siz...

Hangi imkanlar var artık ellerinizde, görmüyor musunuz?

Bunlar işte sizin inançlarınızın görünür özellikleri ve bu durum, saygıya ters, adalete ters, eşitliğe ters ve rahatsız edicilikler ve bencillikler söz konusu...

Değil mi?

Neden sizler inancınızı yaşarken yada yaşatırken başkalarını rahatsız etmek gibi bir durumu hiç umursamıyorsunuz?

Saygı sizin için erdem değil mi?

Yoksa sizin tanrınız bu yaptığınız saygısızlıklar söz konusu iken bile, sizin tanrınıza göre diğerinin onun kulu olması özellikleri varken birde, bu konu hakkında sizin mi sırtınızı sıvazlayacağını düşünüyorsunuz?

Nasıl bir tanrıya inanıyorsunuz siz?

Saygısızlığı, bencilliği onaylayan mı?

Rahatsız ediciliklerinizi kabul eden mi?

Hele birde cuma günleri o hocaların camilerden verdiği anlamsız, çoğu bilgisiz olan hutbelerini, fetvalarını tüm mahalle dinliyor... Diğerlerini ötekileştiren, ayrıştıran, ona günah, buna ceza şeklinde açıklamalar yaparak insanları korkutan çok fetva duymuşuzdur biz...

Şimdi siz bunları neden yapıyorsunuz?

Neden sizin gibi inanmayanlarında oldukça fazla olduğu bir toplumsal düzende sadece kendi inancınıza dair rahatsız edici uygulamalar içerisinde bulunuyorsunuz?

Şimdi bizde sizin gibi yapsak diyelim, ve başka inançları olanlar da bunu yapsa, herkes kendi inancını temsil eden bir ibadethane açsa, bizde günün 5 vakti rock müzik eşliğinde ibadete davet edilen bir ritüel bulsak, tüm mahalle dinlese, diğeri de pop müzik eşliğinde bulsa ve bu müzikler de sizi rahatsız edici olsa, ne olacak şimdi?

Siz katlanacaksınız yani buna, bizim katladığımız gibi, değil mi?

Doğru mu peki bu şimdi?

İşte tüm bunların çözümü olarak sekülerizm şeklinde bir erdem ortaya çıkarılmıştır.

Ne siyasette nede toplumsal alanlarda, bu kadar ayrı inançların söz konusu olduğu yapılanmalar da, yaşamlar da insanların birbirlerinin inançlarından rahatsız olmaması için dinlerin ve dinsel uygulama ve ritüellerin yaşatılmamasını, uygulatılmamasını açıklamaktadır.

Herkesin kendi özel konusu ve alanı olarak kendisi ile ilgili olan o özel alanlarda kendi inancını yaşamasını açıklamaktadır.

Buna saygı duyulmasını sağlamaktadır.

Hem sizin de inançlarınız açıklamıyor mu, en iyi ibadetin, inanç ritüelinin yalnız yaşandığını? Anlatmıyor mu? O peygamber dedikleriniz o dağlarda yalnız değil miydi? O tanrılarınızla yalnız kalmak değil mi en çekici olanı sizin için de, tanrıya inananlar için de...

Daha ne istiyorsunuz?

İşte bu açıklanan sebeplerle bütün toplumlar seküler olmak zorundadır.

Yoksa bir yandan saygı erdemdir, bizim inancımızda saygının önemi çoktur derken, diğer yandan çok büyük saygısızlıklar içerisinde oluyorsunuz...

Belki farkındasınız, belki de değilsiniz...

İşte sekülerizmin neden gerekli olduğunu bu örneklerle bir kere daha açıklamak istedik.

Dünya yaşamı gibi bir çok inancın içerisinde yaşandığı toplumsal alanlarda seküler anlayış, erdem oldukça gereklidir.

Yoksa herkes kendi inancının rahatsız edici olabilecek özelliklerde ritüellerini ortaya çıkarırsa toplumsal yapı allak bullak olur.

Herkes birbirine katlanmak zorunda olur.

Tıpkı bu zamanlarda kimi ritüellere katlanmak zorunda olduğumuz gibi...

İşte bunları düşünün ve toplumsal bütün alanlarda sekülerizmin neden gerekli olduğunu daha iyi anlayın...

Neye inanıyorsanız, her zaman en saygılı, en dürüst, en eşit, en adil, en barışcıl, en merhametli ve benzer erdemleri uygulayabileceğiniz en sevgi dolu özelliklerini bulun ve yaşatın...

10 - Soruyoruz Size '' Bütün Erkekler Sapık mı Gerçekten? ''...


Evet, şimdi ki konumuzda türban ve çarşaf ve bu kıyafetlerin neden kullanıldığı ve neden kullanılmaması gerektiği üzerine...

Öncelikle ilgili çarşaf ve türban kullanan kişilere bunu neden kullandığını sorduğumuzda verebileceği cevaplar üzerinden gidelim...

1 - Tanrı kitabında yazıyor o yüzden...

2 - Erkeklere dair çekicilikler oluşturmaması için ve kendisini bu şekilde korumayı düşünmesi ile ilgili...

3 - Aile, eş ve yakınlarının baskısı ve zorlaması ve öyle bir ortamda olması ile ilgili...

1 - Tanrı kitabında yazıyor o yüzden...

Tanrı kitabı dedikleri yani Kuran'da evet böyle ayetler var, kadınların örtünmesini ve kendilerini erkeklerden koruması için böyle tutumlar içerisine girmesini söyleyen...

Ve şimdi sormak istiyoruz, tanrının bu isteğinin arkasındaki neden nedir?

Arkasındaki neden, erkekler sapıktır, sizin saçınız başınız açıldığı zaman onlar hemen cinselliği düşünürler ve size sapıkça davranırlar ve bu yüzden kendinizi bu şekilde sakının, koruyundur.

Yani tanrı, bütün erkeklerin aslında sapık olduğunu düşünüyor, bu yüzden kadınların kapanmasını istiyor, güzel görünen, onların kadın olduğunu belli eden alanlarının, yani saçlarının, bedenlerinin böyle türbanlarla kapatılmasını, çarşaflarla kapatılmasını, hiç makyaj yapılmamasını, süslenmemelerini istiyor çünkü bütün erkekler sapıktır diyor...

Bu anlama gelmiyor mu bu?

Neden istiyor kapanmanızı ve sakınmanızı peki?

Ve şimdi soruyoruz size bütün erkekler sapık mı gerçekten?

Ve söylemek istiyoruz gerçek sapıklar için türbanlı olmuşsun, çarşaflı olmuşsun, çocuk olmuşsun, erkek olmuşsun, bikinili olmuşsun, eşcinsel olmuşsun hiç fark etmez.

Gerçek cinsel sapkınlar ve sapıklar o insanların her haliyle ilgili olurlar, bu türbanlar ve çarşaflar korumaz ki...

Alakası bile yok...

Onların sapıklığı zaten ileri derecede bir hastalıktır ve belki türbanlı olunması ve çarşaflı halleri daha çekici bile gelebilir. Sapık çünkü, bu gizlilik onun sapıklığı ile doğru orantılı bir durumda olabilir...

Sapıklıklar ve sapkınlıklar için kapalı olman, açık olman ve hangi cinsiyetle ilgili olman hiç önemli olmaz, hiç...

Onların içinde ve zihninde zaten kötü bir hastalık vardır ve onlarda direk zarar verici olmakla ilgilidir, cinsiyetini, açık olmasını, kapalı olmasını, çocuk olmasını, ergen olmasını, eşcinsel yada kadın olmasını önemsemezler...

Ve türban ve çarşaf aslında kadınlarımızı küçülten, ayrımcılığa düşüren ve aşağılayan ve erkelere de hakaret eden bir kavram, bir uygulamadır...

Derinlerini düşündüğünüzde bu sonuçlar ortaya çıkmaktadır...

Yoksa çok iyi niyetli, yardım sever ve sevgi ile ilgili davranışlar içerisinde olan türbanlı ve çarşaflı insanlarda var, biz burada onu konuşmuyoruz. Bu uygulamaların ne anlama geldiğini konuşuyoruz, belki kendileri bile farkında değil...

İşte tanrı dediğiniz kavram bütün erkeklerin sapık olduğunu düşündüğü için kadınların kapanmasını ve kendisini sakınmasını istiyor.

Türbanlı kadınların çoğu erkeklerle el sıkışmıyor, inanabiliyor musunuz?

Oysaki o erkek değil bir kadına o gözle bakmak, çırıl çıplak karşısında dursa bile kendi ahlaki özellikleri ile ilgili olarak o kadınla ilgili olmayacak olan bir erkek ve böyle erkekler o kadar çok ki...

Bütün erkekler sapık nasıl görülebilir.

Sadece eşleri ile birlikte olanlar, asla aldatmayan, aşık olanlar, çok ahlaklı olanlar, namuslu olanlar ve böyle erkekler çoğunlukta, yoksa dünya üzerinde yaşayamazdık biz, her an her saniye birilerimize tecavüz edilirdi...

Mümkün mü bu?

E durum böyleyse ve çevrede açık kadınlar diyoruz, yani çarşaf ve türban kullanmayan kadınlar olarak belirtiyoruz, o kadar çokken siz neden kapanıyorsunuz özellikle peki...

Tanrının bu düşüncesi doğru mu sizce peki?

Tabii ki değil...

Zaten türban dediğiniz şey, en başından yahudi geleneğinden gelen ve sonrasında hristiyanlıkta da kullanılan, rahibelerde görebilirsiniz zaten, sonrasında müslümanlığa da eklenmiş olan bir uygulamadır...

Diğer dinlerle başladı bu durum zaten...

Türban ve çarşaf medeniyet dışı, akıl dışı bir uygulamadır..

2 - Erkeklere dair çekicilikler oluşturmaması için ve kendisini bu şekilde korumayı düşünmesi ile ilgili...

Bu durumun erkekler açısından aşağılayıcı bir durum olduğunu ve zamanımızdaki erkeklerin kadınları cinsel bir obje olarak görmediğini belirtmek istiyoruz. Medeniyetin oldukça ileri bir sürecini yaşıyoruz ve türban ve çarşaf kullanmayan kadınlar, kullananlardan çok daha fazladır ve sizin görüşünüze göre bu durum sebep ise dışarıda zaten çok daha güzeli, çok daha fazlası, çok daha açık giyineni var, dekoltelerle gezenler, sahillerde bikinileri ile yüzenler o kadar çok ki, milyonlarca, ve siz kendi kendinize eziyet ediyorsunuz, bilmelisiniz...

Ve ne o açık giyinenler cehenneme gidecektir, ( sizin inancınız üzerinden konuşuyoruz ) nede siz böyle kapandınız diye cennetliksinizdir...

O zaman ne diye uğraşıyorsunuz...

Ve bundan önceki madde içinde açıkladığımız bilgiler bu konuya da cevap olacak özelliklerdedir...

Bütün erkekler sapık değildir ve kadınları cinsel obje olarak görmüyorlar, cinsel alanları ile ilgilenmiyorlar ve sapık olanlar içinde böyle uygulamaların bir önemi yoktur...

O seni çarşaf içinde de hayal eder ( yani kötülük yapmayı hayal ederek sonrasında icraate geçmek şeklinde ), çarşaflı ikende sana tecavüz etmenin, seni taciz etmenin yollarını arar...

Ve o kara çarşaflar....

Sadece gözleri görünüyor ve bu yoğun sıcaklarda sizler nasıl yaşıyorsunuz, bunlara nasıl dayanıyorsunuz, kendinize yazık ediyorsunuz, siyah birde sıcağı çeker ya...

Ve birde baş örtüsü konusu var, o durum bunlardan farklı diye düşünüyoruz, yani baş örtüsü kullananlar dini bir gereklilik ve erkeklere karşı bir durumu da sağlamak için değil de, saçını korumak, baş örtüsü ile kafasına dair bir önlem almak şeklinde kullanıldığını düşünüyoruz.

Yani rüzgarda saçları dağılmasın diye, yada bikinili bir şekilde sahilde saçlarını toplamak için. Mesela baş örtü kullananların saçlarının hepsi kapalı olmaz, yarısı görünür, açık olur. İşte böyle baş örtüleri bu konumuza dahil değildir, bu durum tamamen başka amaçları olan aksesuarlar gibidir...

3 - Aile, eş ve yakınlarının baskısı ve zorlaması ve öyle bir ortamda olması ile ilgili...

Ve bu konu, evet, aslında özellikle gençler arasında türban konusu genellikle aile zorlamaları ile meydana gelmektedir.

Biz çok yakinen böyle olaylara denk gelmişizdir. Kız istemediği halde ancak babasının korkusu yüzünden ve baskısı ile türban kullanmak zorunda kalıyor. Aslında hiç istemiyor, zaten türban kullanarak makyaj yapanlar buna örnektir.

Hem türban kullanıp hem de makyaj yapıyorlar, bir yerden kapattıklarını düşünürken diğer yerden açıyorlar.

İşte bu kendi istekleri ile kullanmadıklarını gösteren olaylardan biridir ve biz bu konuda onları zorlayan ve baskılar uygulayan eşlere, babalara, abilere ve benzer kişilere sormak istiyoruz...

Hani sizin Kuran'ınız da o ayetinizde yazıyordu..
'' Dinde zorlama yoktur, doğruluk sapıklıktan ayırt edilmiştir '' diye neden uymuyorsunuz ona...

Sizin bu yaptığınız zorlama emin olun ki başka bir sapkınlıktır, yanlışlıktır.

İşte ayetiniz söylüyor, geçtik bizi, diyor ki dini zorlayanlar sapkınlık içindediler diyor..

Yani size bu yaptığınızın sapkınlık olduğunu söylüyor...

Yani diyor ki, o eşini, o çocuğunu kendi fikrine bırakacaksın, ister kullanacak ister kullanmayacak diyor...

Kuran çelişkiler, yanılgılar dolu bir kitaptır, incil de öyle ve diğerleri de...

Atatürk'ün sözünü hatırlayın '' Gökten İndiği Sanılan Kitaplar '' diyor...

Yani insanlar onları kutsal sanıyor, bir aldatmaca içindeler demek istiyor ve onların bu yanılgı ve çelişki dolu halini açıklayan bir çok aydın ve yazarımızda var zaten, onları dinlemeliler...

Ve işte bu türban ve çarşaf konusu da bu sahtelikler ve yalanlar içerisinde kendisine yer edinerek, kadınların özgürlüğünü, güzelliğini ve kadın olmaları ile ilgili hayata renk ve neşe ve sevgi katma özelliklerini sonlandırma çalışmaları olarak görülebilir.

Aynı zamanda bu yazıdaki türban ve çarşaf konusundaki bütün eleştirileri, ilgili türban kullanan, çarşaf kullanan kişilerin sevgi ile ilgili bir eleştiri olduğunu bilmelerini istiyoruz, biz aynı zamanda en yakınlarımıza da bunları söylüyoruz, maksadımız aydınlatmak sizleri...

Namaz mesela;
Namaz zaten çok sorunlu bir uygulamadır...

Diyelim ki tanrı var, öyle bir yaratıcı var, onun karşısında neden eğilinir, neden secdelere ve rükulara durulur...

Eğer varsa öyle bir yaratıcı, diyelim ki, ona sadece sarılmak yakışır, öpmek yakışır, kola kola gezerek sohbet etmeler yakışır, nedir bu anlamsız ibadet halleriniz...

Zaten bakın bir eski mısır filmlerine, firavunla ilgili filmlere mesela, yada benzer filmlere, bu gibi secdeler ve rükular hep onların sahiplik, kulluk, kölelik anlayışlarının uygulamalarıdır...

Bütün köleler sahiplerinin karşısında böyle secdelere dururlar...

Köle misiniz siz?

Hem siz karşında secdeye durduğunuz, rükuya durduğunuz şeyi, varlığı nasıl sevebilirsiniz, kandırmayın kendinizi, ancak ondan korkabilirsiniz ve korktuğunuz için böyle hareketler içerisine girebilirsiniz, tanrı diye inandığınız şeyden korkmak nasıl bir absürtlüktür peki?

Sahiplik, kulluk, teslim olma, işte bunlar ve benzer namaz hareketleri, hep insanların iradelerini ele geçirmek için hazırlanmış inanç özellikleridir ve namazda, türbanda, çarşafta tamamen sorunlu bir kavram ve durum olarak ortaya çıkarılmıştır.

Ezanın nasıl saygısız, adaletsiz, eşitsiz bir uygulama, ritüel olduğunu açıklamıştık...

Öyle değil mi?

Ve siz bilmediğiniz, tanımadığınız, anlamadığınız ve bir şekilde inanmak durumunda olduğunuz şeyin önünde neden eğiliyorsunuz, secdeye duruyorsunuz, tanıyor musunuz onu, hani nerede öyleyse ve burada olsa bile doğru mu bu hareketler peki sizce?

Bunları sorun kendinize...

Sen ne yapıyorsun, neden yapıyorsun, bu hareketlerin arkasındaki amaç, neden nedir?

Bir şeyin, bir varlığın, yada ne diyorsanız, onun önünde böyle secdelere durmak, işte bunları sorun kendinize...

Dediğimiz gibi diyelim ki var tanrı, ona öpmeler, sevmeler, sarılmalar, kola kola gezerek sohbet etmeler yakışır, rüku nedir, secde nedir...

Nasıl bir şey yaşıyorsunuz siz?

Ve artık bunlar söylenmek ve açıklanmak zorundadır.

Yoksa biz seküleriz, yok o değil gibi bir durum kesinlikle yok.

Bunlar hakikat, o yüzden açıklıyoruz...

Siz inançlarınızla ilgili samimi ve içten ve dürüst olduğunuzu düşünüyorsanız o zaman varoluşsal hakikati, inançlarla ilgili gerçekleri, hakikatleri öğrenmeyi dileyin ve isteyin...

Bırakın başka istekleri...

İşte o zaman ulaşırsınız hakikatlere...

Sürekli bunu isteyerek ve düşünerek...

Hakikatin ne olduğunu...

Ve aslında sizleri, içerisinde olduğunuz bir yanlıştan çıkarmaya çalışmakla ilgili olarak görün bu açıklamaları ve hiç birinizin bu açıklamalara kırılmanızı, darılmanızı istemiyoruz, biliniz...

Hepinize çok sevgiler diliyoruz...

İster müslüman olun, ister hristiyan, ister yahudi ve diğerleri...

11 - Çok öptük :)

Sevgiler...

ayzelayz.com

 
ayzelayz.com / Sanatlar... Yayınlar Bildirimler Arama
Sanat Üzerine...